Yabancı Para İle Borçlanmalarda TBK.M.138’İN Yargıtay Uygulamaları

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, Resmi Gazetede 04.02.2011 tarihinde yayınlanmış ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yürürlüğe girmesiyle 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlükten kalkmıştır. Aynı tarihte 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile birlikte 6100 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğe ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun da yürürlüğe girmiştir. 

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile hukuk sistemimize, 818 sayılı eski Türk Borçlar Kanunda olmayan, ifanın zorlaşması durumda borçlu ve alacaklı durumunu düzenleyen, “Aşırı İfa Güçlüğü” başlığı ile 138.madde gereğince yeni bir düzenleme gelmiştir. 

Hüküm, sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenemeyen bir olağanüstü hal varlığında bazı koşulların sağlamasıyla beraber borçlunun sahip olduğu hakları açıklamaktadır. Borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkmış, sözleşmenin yapıldığı anda taraflarca öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenemeyen olağanüstü bir durum neticesinde, sözleşmenin yapıldığı andaki olgular, borçludan ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştiğinde borçlu borcunu henüz borcunu ifa etmemiş veya ifanınaşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlunun sahip olduğu haklar bu madde hükmünce düzenlenmiştir. Borçlu, hükümdeki koşullar oluştuğunda, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edim gerektiren bir sözleşme ise, kural olarak borçlu sözleşmeden dönme hakkı yerine fesih hakkını kullanır. Hüküm, bu hakların yabancı para borcu için de geçerli olduğunu söylemektedir. 

Yabancı para değerlerinin değişmesi de sözleşmenin kurulduğu zamanki olguları tamamiyle değiştirebileceğinden, ifanın durumunu etkileyen büyük bir faktörtür. Bu gerekçeyle maddenin ilk kısmında açıklanan borçlunun hakları yabancı para borçları içinde geçerli olup, borçluyu korumaktadır.

Yeni gelen bu düzenlemenin uygulanmasına odaklandığımızda anlıyoruz ki maalesef henüz bir fikir birliğine ulaşılamamıştır. Japon Yeni üzerinden kredi alıp borca giren kişi, Japon Yeni ile Türk Lirası arasındaki kur artışından ötürü zor duruma düştüğünü ve bu yeni koşullarına sözleşmenin uyarlanmasını davacı talep etmiştir. Mahkeme davacı lehine karar vermiştir. Bunun üzerine davalının kararı temyize taşımasını takiben Yargıtay, davacının davalı bankanın bilgilendirmediği iddiasını kanıtlanamaması üzerine, serbest iradesiyle Türk Lirası ile ödeyebilme şansı varken Japon Yeni ile ödemeye karar verdiği ve 3 yıl 7 ay gibi bir süreyle borcuna sadık kalmasıyla davacının sözleşmeyi benimsediği ve yapılan uzman bilirkişi raporlarıyla kişinin zor duruma düşmemesinin anlaşılması üzerine temyiz davalı lehine sonuçlanmıştır. Mahkeme buna karşın kararında direnmiş, direnme kararı yine temyize çıkmış. Yargıtay kendini tekrarlamış ve aynı nedenlerle direnme kararını bozmuştur. Kararı davalı banka lehine vermiştir. Çünkü sözleşmeyi benimsediği aşikar olan davacı, yapılan araştırmalar ve mahkeme görüşünce istikrarsız bir ekonomik dengesi olan ülkemizin durumunun aşikar olması sebebiyle davacının talepleri reddedilmiş karar davalı lehine sonuçlanmıştır.

Başka bir olayda ise İsviçre Frangı üstünden borçlanan kişi ifada aşırı güçlük çektiği, bunun kur değerinin iki katına çıkması, kendisinin borç altına girmeden banka tarafından bilgilendirilmediği, sözleşmenin geçerliliğinin tespiti ve sözleşme geçerli ise meydana gelen koşul neticesinde sözleşmenin Borçlar Kanunu 138.maddeye dayanarak uyarlanmasını davacı mahkemeden talep etmiştir. Mahkeme, Yargıtayın önceki kararda açıkladığı nedenler dolayısıyla objektif kriterlere dayandıramadan, tarih gözönüne alındığında ülkenin istikrarsız ekonomik durumunun aşikarlığı, sözleşmeye bağlılık ilkesi gereğince davacının aleyhine mahkeme davayı reddetmiştir. Ancak bu kararın davacı tarafından temyiz edilmesi neticesinde, Yargıtay, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun talep doğrultusunda hakime sözleşmeyi inceleme yükümlülüğünün m.138 tarafından getirildiğini, objektif dayanaklar ile tarafların savunmalarının ve iddialarının alınıp, uzman bir bilirkişi veyahut bilirkişi raporu ile durumun incelenmesi neticesiyle bir karara varılması gerektiğini belirterek, usule ve yasaya aykırı olan mahkemenin bu kararını bozarak, davacı lehine karar verip, aşırı ifa güçlüğünü kabul etmiştir. 

Görüldüğü üzere benzer nedenler üzerinden farklı yorumlarla, Yargıtay farklı kararlar vermiş ve Borçlar Kanunu madde 138’i nasıl uygulayacağı veya uygulayıp uygulamayacağı üzerinde bir netlik kazanamamıştır. Ne yazık ki, yeni Borçlar Kanunu’muzla gelen bu 138.madde korunmasının borçlu için yabancı para borçlarında nasıl uygulanacağı net değildir.